26 Ekim 2015 Pazartesi

Geri Dönüş

   Uzun zamandır yazmadığımı fark ettim, daha doğrusu yazılarım hatırlatıldı bana ve tekrar yazmam gerektiği söylendi...

   Ben de yeni bir şeyler yapmaya karar verdim, hayatta beni etkileyen manzaraları, insanları, güzellikleri ve belki de bazen kötülükleri fotoğraf karesine sığdırıp altlarına hikayeler yazacağım.

   Eskiden içimizi dökmek için günlük yazardık, artık blog yazıyoruz ve hayal ettiğimizden çok daha fazla insana ulaşıyoruz. Umarım aklımdan geçen yeni proje ile blog yazılarımda olduğu gibi hiç gitmediğim ülkelere, şehirlere ve tabi ki tanıdıklarımın yanında hiç tanımadığım insanlara ulaşma fırsatını yakalarım.

   Ben yazdıkça aslında içimde bir yerlere gömdüğüm farklı taraflarımı, bastırılmış duygularımı ve insanlığımı yani duygularımı ortaya çıkarıyorum bir nevi arınma yaşıyorum.

   Umarım yazılarımda sizlere de bu hisleri geçirebilirim... Tek amacım daha farkında insanlar olabilmemiz ve daha bilinçli, daha duyarlı olup kalbimizin sesini dinlememiz olacak.

   Yakında görüşmek üzere, Pamuk Kalp geri döndü...

6 Ocak 2015 Salı

Anlık Detaylar

 




   Çat kapı gelen bir çiçek veya kanalları gezerken karşına çıkan filme takılıp dakikalarca akan gözyaşların hepsi ufak detaylar öyle değil mi hayatta?
İkisi de birkaç gün içinde unutulup tarihe gömülecek ve elbette yerine yenileri eklenecek.
Ardından uzun uzun baktığın, biten dostlukların olmuştur, hayata yeni gelenlere verdiğin selamın da tabi. Birileri gelir, birileri gider ve hepimiz biliriz ki hayat bundan ibarettir.

   Farkındayız lakin değilmiş gibi yaşıyoruz, arada sırada aklımıza geliyor birkaç dakika sonra yine unutuluyor. Beş sene önceki ufak bir detay mutlu etmiyor veya üzmüyor artık insanı çünkü hatırlanmıyor. Bu sebepten takılmamalı insan, önüne bakıp yürümeli.

   Kararsızlık sonucu verilen kararlar ve ardından gelen keşkeler de buna dahil. Keşke diye diye istediğin o seçenekte de mutsuzluklar, zorluklar olacaktı hiç üzülme. Her seçim bir vazgeçiş değil mi? Açgözlü gönülleri sineye gömmek, yaraları sarıp sarmalamak çok zor olmamalı. Zamanla her acı diniyor ve elbette yerini farklı sıkıntılara bırakıyor. Mutluluğa kucak açtığın gibi üzüntüye de hay hay demelisin, demelisin ki yıkmasın, güçlendirsin seni.

   Yenilmiyor hiç kimse, bugün özendiğin hayat yarın seninkinden kötü olabiliyor. Kalıcı olmayacak detaylarda boğulma, inanarak attığın kulaçlar seni gün yüzüne çıkaracaktır.

   Uzun zamandır yazmıyordum, arayı bir daha böyle açmayacağım. Pamuk kalp okunduğu için çok mutlu...






17 Aralık 2013 Salı

Sen hiç aşık oldun mu?

  Tabi oldum deme işte. Asıl soru şu; sen hiç karşındakinin kim olduğunu, yaşını, işini, ailesini bilmeden ve hatta öğrenmek istemeden onunla hayaller kurdun mu?

  Bence kurmadın. Hep merak ettin, sorular sordun ve istediğin cevapları aldıkça yolunda devam ettin. Günü gelip de hoşuna gitmeyen cevaplar aldığında ise çektin kalbinin halatlarını, vazgeçtin.

  Keşke başka bir hayatta karşılaşsaydık dedin, keşke şartlar böyle olmasaydı dedin, kopardın kalbinin bağlarını, vazgeçtin.

  Hiç değer vermemiş gibi, sırf o cevaplar yüzünden, belki de sana en uygun eşten vazgeçtin.

  Sebep ne biliyor musun? Toplum baskısı, ah o ne der, vah babam ne yapar kaygısı.

  Bir de kalbinin sesine kapılıp, gözlerini kapatanlar var. Üzüldüğünde bile üzüldüğüne pişman olmayanlar; aşk insanları. O ilk bakış anı var ya, işte olay orada kapanıyor onlarda. Olay değil de kalbin kapıları kapanıyor diyelim, çünkü kalbe o gözlerin sahibi alınıyor.

  Ah o ilk bakış.

  Aşk insanlarının hafızaları her zaman kuvvetlidir. Otelin barında göz göze geldiği aşkı, yarın sabah kahvaltıda yakalayamazsa haftalar sonra bir parkta bulup tanıyabilir. Avlanacak bir avcı gibi değil de kalbini vermeye hazır bir kurban gibi algıları açıktır.

Aylar öncesinde gördüğü beyaz elbiseli kızı unutmaz mesela. Hiç tanımıyordur onu, gözlerini de bilmiyordur pek lakin unutmaz işte. Çünkü gelmiştir bir kere göz göze. Aşk değildir belki, aşk olsun! Neden değildir ki?

  Aşktır aşk.

  Beyaz elbiseli olmasa da, şu gözleri gülen kızdır aşk. Vardır işte orada bir yerlerde. O var olan asla pişman etmez aşık olanı. Aşk insanı kapılmaya bakar, kapılıp kavrulup hatta yanmaya bakar.

  O histir onu canlı tutan, aşktır hayata bağlayan.


26 Eylül 2013 Perşembe

Sevmek Değil Sadece Sevişmek

Okuduktan sonra öpüp koklayamıyorum kitaplarımı, sarıp sarmalayamıyorum bedenime. Sadece bende bıraktıkları izler oluyor, bir pencere daha açıyorum hayata onların yardımıyla. Köşe yastığı yapamıyorum zira onlarla aydınlanıyorum.

Kenarının yırtık olup olmadığı, cildinin yenilenip yenilenmediği umurumda olmuyor aslında. Yapraklarının sürtünmekten tahriş olup olmadığı dikkatimi çekiyor ara ara. İşte o dakikalarda sevişiyorum elimdeki kitapla. Dokundukça daha da iniyorum derinliklerine, hissetmeyi deniyorum nerelerden geldiğini, kimlere gitmek istediğini. Yabancı bir fail aramıyorum, tüm sorumluluk bende, yeni bir kitapla bilmediğim yollarda yürüyorum.

Sevemiyorum çoğu zaman, bağlanmaktan korkmak belki de benimki. Giriş ve gelişmede keyif almaya bakıp, sonuca gelince meçhule bırakılmış olmasını tercih ediyorum. Hiç sona gelmesin, çevrilecek yapraklar bitse de hayal gücümde varlığı sürsün, beni süründürsün, yalvartsın, inletsin, bir de üstüne kahkahalar attırsın istiyorum.

Okuduklarımla oluşuyor hayallerim; savaşlarla, renklerle, dertlerle, aldatmalarla, yaralarla, aşklarla, acılarla, hatta bazen saçmalıklarla. İncecik topuklar üzerinde sessizce yürürken rastlıyorum kendime, cesaretimi toplayıp cümlelere kur yapıyorum çoğu zaman. Bana getirecekleri ile baş edecek sabrı ve zamanı hayattan dilemek kalıyor geriye. Kelimeler zihnimi hükmü altına alıyor, kurmacalar gerçeğe dönüşebiliyor. İşte bu yüzden sevmiyorum kitaplarımı, ben onlarla sevişiyorum. Unutulmayacak hisler ve dokunuşlarla sadece sevişiyorum.

9 Aralık 2012 Pazar

Sırf Sıkıntı Değil Bazen

Bilinmezliğin tam da ortasında hissettiğim soğuk hava iliklerime işlemeye çok yakın, dilimde birkaç kelime çıkmak için zorluyor beni ama hayır. Bazen susmamın gerektiğini anladığım yaşlardayım. Konuşsam da anlamsız dediğim dakikalar belki de, sessizlik daha bir çekici. Kulağımdaki müzik daha içten duyduğum insan seslerinden. Hiç değilse istediğim zaman susuyor, konuşursa da hep istediğim sesleri kelimeleri çıkarıyor bana içinden, daha ne...

7 Kasım 2012 Çarşamba

O Gün Bugün

Fonda yine en sevdiğim çalıyor, günaydınım nar çiçeğim sevdiğim. Mutlu sabahların yağmur damlalarıyla buluştuğu dakikalarda yazmamak olmaz öyle değil mi?

Kalorifer yanmaya başladı diye bayram ilan ettik biz bugünü. Büyüdüğüm evde kalorifer yoktu, klima ile ısınan bir yuvada çizildi duvara boy çizgilerim. Düşünmesi gereken benim sanırım, nasıl bu kadar büyüdüm? Babamın elini tutup uyumaktan vazgeçmemişken, annemin elini tutmadan yürümeyi sevmezken büyümekten mi bahsediyor biri? Otur İrem, sıfır!

Kendi sınırlarım çerçevesinde yine geçemedim sınıfı, olgunlaştım lakin büyüyemedim ben içten içe. İçimdeki çocuk büyüsün istemedim hiç, her gün şekerler, çikolatalar, renkli kalemler, defterler alıyorum ona. Yaşananlar etkilemesin, kalıcı etki bırakmak isteyenler uzaktan yakından geçemesin diye.

Kupama sarıldı ellerim, polar sabahlığım bile ısıtmıyor bugün içimi derken birden telefon çalıyor, yüzümdeki aptal gülümsemeye nereden geldiğini şaşırtıyor.

Bu soğuk havada bir de sevdiğim kitabı alsam elime, alevlerin içine atsam kendimi. Dans etsem mesela, mızıkalar çalsa piyano eşliğinde. Endişelenmenin manasızlaştığı hayatta "belki bir gün" diyerek savursam kendimi sağa sola.

Çilek kokusu yayılsa bir de, hani şu annelerin temizleyip üstüne pudra şekerini bocalayıp önümüze getirdiklerinden.

Doğruyu yanıma alsam, karşımda diye rol yapsam, hiç kimse bilmese gerçeği. Biz sarılıp hayallere dalsak, gizli saklı birleşsek. Doğru değil mi ne de olsa, ondan gelecek zarar da kaderdir artık.

Kalın geyikli çoraplarım dile gelse de konuşsa: Yeter artık yerinde dur. Nedir bu heyecan? Söyledik ya bugün bayram, ısındı bugün içimiz günlerden sonra. Kavuştuk, diledik elde ettik. Sıra huzur ve mutlulukta değil bu sefer, kaderde. Örümcek mi olur, kader olarak mı kalır bilemem ama örsün ağlarını, içimiz ısınmış sonuçta, dokunmaz bundan sonra soğuk hayatlar, buz karakterler.

Kahvem bitiyor, yoksa devam ederdim. Bugünlük benden bu kadar, hoş geldin soğuk hava, hoş geldin sıcak dalga. Gökkuşağı mavisi, sütlü kahve ve pamuk şeker sizi seviyorum, yumuşamak çok güzel...



30 Ekim 2012 Salı

Ofsayt

Haberimiz yok tabi, kurup oynuyoruz, yazıyor çiziyoruz.
Kim ne derse desin duymuyoruz. Bildiğimiz yoldan elimizde mumla ilerleme çabası da cabası.
Görüyor muyuz yarını elbette hayır.
Pişmanlık yok lakin olabileceği korkusu had safhada.
Kalp mi tutmuş elden akıl mı belirsiz.
At gözlüğünden aynada kendimizi göremiyoruz bazen.
Diyorum ya akıl ofsaytta.
Belki gol atarım diye çabalıyor da nafile,
Sayılmayacak skorlara yer var mı hayatta?
Maç başına dönmek lazım bazen,
Pozisyonları unutup, faulleri görmezden gelip,
Yeniden başlamak lazım bazen...
Takım aynı kalsa da taktikler değişir...